Ülkemizdeki kayıt dışı çalışma oranı bir diğer deyişle sigortasız çalışma oranı nedeniyle hizmet tespiti davaları sıklıkla karşımıza çıksa da Emeklilikte Yaşa Takılanlarla ilgili son zamanlarda çıkan düzenlemeler ve kanun tasarıları bu davaları daha da popüler bir hale getirmiştir. Biz de bu kapsamda bilgilendirme amaçlı olarak yazımızda hizmet tespiti davasını inceleyeceğiz. Ayrıca bu davaya çok benzer mahiyette olan ve gerek zamanaşımı gerekse davanın açılacağı taraf açısından bazı farklılıklar içeren sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasına (bir günlük hizmet tespiti davası) kısaca değineceğiz.
Hizmet tespiti davası, genellikle, çalışan işçinin sigorta primlerinin işveren tarafından yatırılmaması (işçinin sigortasız olarak çalıştırılması) veya primlerin eksik yatırılması durumlarında açılan ve sigortasız çalışmanın ve sigorta primlerinin mahkeme kararı ile tespit edildiği bir dava türüdür. Ülkemizde zorunlu sigortalılık sistemi olduğundan dolayı çalışan herkes bu haktan yararlanmaktadır. Anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkından vazgeçmek mümkün değildir. Bu nedenle tarafların kendi aralarında yaptıkları sözleşmenin de bir geçerliliği yoktur. Örneğin, maaşına haciz konulmasını istemeyen bir işçinin kendi rızası ile sigorta bildirimlerinin yapılmasını istemediği ileri sürülemez. İşveren bu isteğe rağmen gerekli bildirimleri yapmak zorundadır. Aksi halde mevzuatta düzenlenen sonuçlara katlanması gerekir.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davası, uygulamada bir günlük hizmet tespiti davası olarak da anılmaktadır. Bunun nedeni ise bu davanın hizmet tespiti davasına oldukça benzemesidir. Bir günlük hizmet tespiti davasında işveren, sigortalı işe giriş bildirgesini SGK’ya bildirmiş olmasına rağmen çalışan işçinin ilk kez çalışmaya başladığı güne ait hizmeti bildirmediği için bu tarihin tespiti amacıyla dava açılır. Yani ilk çalışma tarihinin bir diğer deyişle ilk sigortalılık tarihinin tespiti amaçlanmaktadır. Bu dava özellikle Emeklilikte yaşa takılanlar / EYT liler için çok önemlidir. Çünkü EYT den kimler faydalanabilir? Kanun tasarısında belirtildiği üzere 08.09.1999 tarihinden önce işe girenler, bir başka deyişle, 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalı olanlar EYT yasasından faydalanabilir. Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında ya da bir günlük hizmet tespiti davasında bazı özel şartların yerine getirilmesi durumunda zamanaşımı ve hak düşürücü süre yoktur. Dava her zaman açılabilir. Dolayısıyla aşağıda belirttiğimiz üzere zamanaşımı süresi içerisinde hizmet tespiti davası açamayanlar zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmayan bu bir günlük hizmet tespiti davasına yönelmektedir. Ancak bu davanın da önemli bazı şartları vardır. Örneğin bu dava işverene karşı değil SGK ya karşı açılmalıdır. Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davası açılmadan önce SGK ya başvuruda bulunulmalıdır. Bunlar içerisinde en önemli şartlardan birisi de SGK kayıtlarına geçmiş bir işe giriş bildirgesi olmalıdır. Yazımızın konusu hizmet tespiti davası olduğundan dolayı bir günlük hizmet tespiti davasına ayrı bir yazımızda ayrıntılı olarak değineceğiz.
Hizmet tespiti davasının hukuki dayanağı 5510 sayılı sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası Kanunu’dur. Bu kanunun 4. Maddesinde sayılan kişiler bu davayı açabilirler. Genel uygulamaya göre örnek vermek gerekirse işçi olarak bir işyerinde çalışan ve işverence SGK ya sigorta bildirimi yapılmayan veya sigortalı girişi olsa da sigorta primleri az veya eksik gösterilen kişiler bu davayı açabilir. Ayrıca bu davayı açma hakkı olan kişiler vefat etmişse bu kişilerin yasal mirasçıları da ölüm aylığı almak gibi menfaatleri bulunması durumunda bu davayı açabilirler. Ancak unutulmamalıdır ki bu davalarda hak düşürücü süre vardır. Bu nedenle dava açacak olan işçi zamanaşımı veya hak düşürücü süre geçtikten sonra ölmüş ise mirasçılar da dava açamazlar.
Hizmet tespiti davası, işçinin sigorta bildirimini yapmayan, sigorta primini eksik yatıran veya sigorta primini hiç yatırmayan işverene karşı açılır. Alt işveren – asıl işveren gibi birden çok işveren varsa bu işverenler sonuçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğundan dava bu işverenlere karşı birlikte açılabilir. Ancak fiili çalışmanın gerçekleştiği alt işveren kapanmış veya iflas etmiş ise sadece Asıl/Üst işverene husumet yöneltilerek bu davanın sonuçlandırılması mümkün değildir. Burada şirketin ihyasına ilişkin hükümlerin incelenmesi gerekir. Bu konuya ilişkin emsal kararlar aşağıda paylaşılmıştır. Bununla birlikte Hizmet tespiti davasında davalı, sıklıkla karıştırıldığını önemle belirtmek isteriz. Bunun nedeni 2014 yılı öncesinde davanın SGK ve işverene karşı birlikte açılmasıdır. Ancak 2014 yılında yapılan değişiklik ile birlikte hizmet tespiti davasında SGK’nın davalı olmayacağı sadece mahkemenin ihbarı üzerine fer’i müdahil olacağı düzenlenmiştir. Bu nedenle davalı kişi veya kurum doğru bir şekilde tespit edilmelidir. Özellikle kapanmış şirketlere karşı açılacak olan davalar çok uzun yıllar alacağından ve masraflı bir süreç olacağından dolayı dikkatli olunmalıdır.
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre Hizmet Tespiti Davası İş Mahkemesinde açılmalıdır. İş mahkemesinin olmadığı bir yerde dava açılacak ise bu durumda asliye hukuk mahkemesi görevli olacaktır. Yetkili mahkeme ise sigortasız işçi çalıştıran, işçinin sigorta primlerini eksik ödeyen veya mevzuattaki diğer yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı gerçek veya tüzel kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Ayrıca sigortasız çalışmanın yapıldığı veya eksik prim ödemesine konu işin yapıldığı yer mahkemesi de yetkili olacaktır. Örnek vermek gerekirse şuan Samsun’da yaşayan bir işçi bundan 4 yıl önce İzmir’de sigortasız olarak çalışmış ise ve bu çalıştığı şirket şuan Ankara’da faaliyetine devam ediyorsa; İşçi şuan bulunduğu Samsun ilinde bu davayı açamayacaktır. Ya daha önce sigortasız olarak çalıştığı İzmir ilindeki İş Mahkemesinde ya da sigortasız işçi çalıştıran işverenin şimdiki adresi olan Ankara ilindeki İş Mahkemesinde bu davayı açması gerekecektir.
Hizmet tespiti davasında bizim en çok dikkat ettiğimiz husus zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin geçmemiş olmasıdır. Çünkü mevzuatta bu davaların açılabilmesi için 5 yıllık bir zamanaşımı süresi tanımlanmıştır. Hizmet tespiti davası, sigortasız çalışmanın gerçekleştiği yılın sonundan itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. İşçi bu zamanaşımı süresi içerisinde vefat ermişse bu kez de mirasçılar, miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde bu davayı açabilirler. Bu hizmet tespiti davasındaki 5 yıllık sürenin bazı kaynaklarda zamanaşımı süresi, bazı kaynaklarda ise hak düşürücü süre olarak bahsedilmektedir. Ancak genel olarak bu sürenin hak düşürücü süre olduğu ve zamanaşımından farklı olarak mahkemenin bu süreyi resen ve yargılamanın her aşamasında dikkate alması gerektiği kabul edilmektedir. Hizmet tespiti davasında yaşanan en büyük problem bu 5 yıllık hak düşürücü süre olduğundan dolayı bu sürenin dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere hizmet tespiti davası 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmalıdır. Ancak bu süre mutlak değildir ve bazı istisnaları vardır. Özellikle Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT liler ) için çok önemli oduğundan dolayı hizmet tespiti davasındaki 5 yıllık zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin istisnaları aşağıda belirtilmiştir. Bu sayılan haller mevcutsa 5 yıllık süreye takılmadan her zaman bu dava açılabilecektir.
- Müfettiş tarafından işçinin dava konusu yerde çalıştığına ilişkin tespit tutanağı bulunması veya bu konudaki tahkikat raporlarının bulunması durumunda,
- İşçiye ait ücret bordrolarında sigorta primlerinin kesildiğinin belirtilmiş olmasına rağmen bu hususun SGK’ya bildirilmemiş olması durumunda,
- İşe giriş bildirgesi düzenlenerek SGK’ya bildirilmiş olmasına rağmen maaş bordroları veya prim miktarları bildirilmediği durumlarda, (En sık yaşanan durumlardan birisidir)
- Hizmet tespiti davasına konu olan dönem için işçinin işverene karşı; ücret alacağı, kıdem tazminatı veya ihbar tazminatı gibi konularda açtığı davayı kazanmış ve bu karar kesinleşmiş ise bu durumlarda,
- Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde sayılan ve SGK’ya işveren tarafından verilmesi gereken belgelerden herhangi birinin usulünce kuruma iletilmiş olması (İşe giriş bildirgesi, Dört aylık sigorta primleri bordrosu, Aylık sigorta primleri bildirgesi, Sigortalı hesap fişi vb.)
- Asgari işçilik incelemesi kapsamında sigortalı işçinin sigorta primleri SGK’tarafından işverenden icra yoluyla tahsil edilmesi durumunda 5 yıllık hak düşürücü süre olmaksızın her zaman dava açılabilecektir.
Bu davaların ispatında; işçinin iş yerindeki dosyası, SGK da tutulan kayıtlar, maaş bordroları, banka dekontları, ıslak imza içeren evraklar ve tanık beyanları gibi birçok delil kullanılmaktadır. Bu davalar resen araştırma ilkesine tabi olduğundan dolayı sigortasız çalışmanın ispatı konusunda sınırlandırılmaya gidilmemiştir. Ancak bu davalardaki en önemli delil genellikle Bordro Tanığı olarak bilinen delildir. Bordro tanığı, sigortasız çalışma döneminde aynı işyerinde çalışan diğer kişilerin tanıklığını ifade eder. O işyerinde çalıştığı konusunda tartışma olmayan bir tanığın ifadesi çok kıymetlidir. Ayrıca aynı işyerinde çalışan tanık yoksa mahkemece kolluğa bir müzekkere yazılır ve komşu işyerlerinde o dönemde çalışan ve sigortasız çalışma olayına şahit olan kişilerin olup olmadığı araştırılır. Bu komşu işyeri çalışanlarının tanıklığı da çok önemlidir.
Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT liler) uzun zamandır kazanılmış haklarının kendilerine teslim edilmesi için uğraşmaktadır. Kanun tasarısı ile EYT yasası hakkında bazı genel bilgiler medyaya yansımış ve ayrıca devlet yetkililerinden de EYT yararlanma şartları konusunda açıklama gelmiştir. Bu açıklamalara göre 8 Eylül 1999 yılından önce sigortalı olan kişiler prim ve sigortalılık süresini doldurmuş ise yaş şartı aranmaksızın emekli olabilecekler. Tam da bu aşamada 8 Eylül 1999 yılında ve 1999 yılı öncesinde sigortasız çalışanlar ne olacak? 1999 yılı öncesinde sigortasız olarak çalışanlar EYT den yaralanacak mı? Soruları akıllara gelmektedir. 08 Eylül 1999 yılından önce sigortasız olarak çalışan kişiler yukarıda belirtilen şartları taşıyorlar ise hizmet tespiti davası açarak EYT den yararlanabilirler.
Yukarıda açıklandığı üzere sigortalılık başlangıç tarihi veya SGK işe giriş tarihi 8 Eylül 1999 öncesinde olan ve prim gün sayısı tamam olmasına rağmen emeklilik yaşına takılan kişilere emeklilikte yaşa takılanlar (EYT liler) denmektedir. Yasalaşması beklenen EYT yasa hazırlığına göre 8 Eylül 1999 yılından önce sigorta girişi olanlar için pek bir sorun gözükmüyor ancak bu tarihten sonra sigortalılığı başlayanlar için büyük bir mağduriyet oluşuyor. Ayrıca bu tarihten önce fiilen çalışmaya başlamasına rağmen sigortası yapılmayan başka bir deyişle 1999 yılından önce sigortasız olarak çalışan kişiler ne olacak? Bu kişiler EYT den yararlanmak için hizmet tespiti davası açabilirler. Ancak bu davanın şartları vardır. Hizmet tespiti davasında 5 yıllık hak düşürücü süre bulunmaktadır. Bu süre geçtikten sonra açılan davalar reddedilir. Ancak 1999 yılından önce SGK işe giriş bildirgesi verilen ancak çalışmaları kuruma bildirilmeyen veya SGK primi ödenmeyen kişiler için bu süre kesilir ve zamanaşımına takılmadan dava açabilirler. Bu nedenle 1999 yılından önce sigortasız olarak çalışan kişiler öncelikle SGK ile görüşüp sigortasız olarak çalıştıkları dönemde kendi adlarına işe giriş bildirgesi verilip verilmediğini kontrol etmelidirler. Buna ilişkin evrak verilmiş ise bu alanda uzman bir avukat yardımı ile hizmet tespiti davası açıp EYT den yararlanabilirler.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davası, uygulamada bir günlük hizmet tespiti davası olarak da anılmaktadır. Bunun nedeni ise bu davanın hizmet tespiti davasına oldukça benzemesidir. Bu dava özellikle Emeklilikte yaşa takılanlar / EYT liler için çok önemlidir. Çünkü EYT den kimler faydalanabilir? Kanun tasarısında belirtildiği üzere 08.09.1999 tarihinden önce işe girenler, bir başka deyişle 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalı olanlar. Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında ya da bir günlük hizmet tespiti davasında zamanaşımı ve hak düşürücü süre olmadığı için birçok kişi hizmet tespiti davası yerine bu davaya yönelmektedir. Ancak bu davanın zamanaşımına uğramamasının nedeni SGK kayıtlarına geçmiş bir işe giriş bildirgesinin bulunmasıdır. Bu bildirge verilmemişse bir günlük hizmet tespiti davasını da açamazsınız.
Bilindiği üzere bazı hukuk davalarında dava açmadan önce arabulucuya başvuru yapılması zorunlu hale getirilmiştir. Ancak Hizmet tespiti davası veya EYT bir günlük hizmet tespiti davası için arabulucuya başvuru zorunluluğu yoktur.
Hizmet tespiti davası veya EYT bir günlük hizmet tespiti davası Avukatlık ücreti 2024 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki “Asliye mahkemelerinde takip edilen davalar için” belirlenen ücretten az olmamak üzere Avukat tarafından takdir edilir. Avukatlık ücretinin yanı sıra bir de peşin harç, tebligat ücreti, gider avansı gibi kalemlerden oluşan ve dava masrafı olarak mahkemece belirlenen bedelin ödenmesi gerekmektedir. Hizmet tespiti davası avukatlık ücreti 2024 için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Hizmet tespiti davası işçilik alacaklarının talep edildiği bir dava değildir. Bu davada işçinin çalışmaları SGK kurumuna bildirilmemiş veya eksik bildirilmiş ise bunun tespit edilmesi veya kişinin emeklilik şartlarının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu nedenle hizmet tespiti davası sonunda davacıya ödenecek olan bir para söz konusu değildir.
Hizmet tespiti davası sosyal güvenlik hakkı ile ilgili olan ve resen araştırma ilkesine tabi olan bir davadır. Ancak işçilik alacağı davası İş Kanunu’na tabi olan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir davadır. Dolayısıyla davalardan bir tanesinde eksik veya yanlış olan hususların tespiti hüküm altına alınırken diğerinde bir alacak bedeli hüküm altına alınmaktadır. Dolayısıyla konusu, tarafları ve tabi oldukları mevzuat hükümleri farklı olan bu davaların birlikte açılması mümkün değildir.
** 1990 yılında X şirketinde sigortasız olarak çalışmaya başlayan bir işçi 1994 yılında bu işten ayrılmışsa ve bu işçinin işe giriş bildirgesi SGK ya hiç verilmemiş ve hiç prim ödenmemişse bu işçinin dava açma süresi 31.12.1999 yılında dolmuştur. Şuan dava açılamaz.
** 1997 yılında X şirketinde sigortasız olarak çalışmaya başlayan bir işçi 1998 yılında bu işten ayrılmışsa ve bu işçinin işe giriş bildirgesi 1997 yılında SGK ya bildirilmesine rağmen çalışmaları bildirilmemiş ve SGK primleri ödenmemişse bu kişi her zaman dava açabilir. Hak düşürücü süre veya zamanaşımı işlemez.
Hizmet tespiti davası açabilmek için kanunda sayılan şartların yerine getirilmesi gerekir. Bu şartlardan en önemlisi zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin henüz dolmamış olmasıdır. Bu nedenle zamanaşımı ve hak düşürücü süre sorunu aşılmış ise davanın ispatı için gerekli deliller belirlenecek ve yukarıda belirtilen görevli ve yetkili mahkemede dava açılacaktır. Bu dava sosyal güvenlik hakkını ilgilendirdiğinden dolayı resen araştırma ilkesine tabbi olan davalardan olduğu için mahkeme her türlü araştırmayı kendiliğinden yapacak ve dosyayı karara bağlayacaktır. Bu davalar son derece teknik bilgi gerektirdiğinden dolayı hukukçu olmayan bir kişinin başından sonuna kadar davayı sorunsuz bir şekilde sonuçlandırması oldukça güçtür. Bu nedenle ya bir Avukattan Danışmanlık hizmeti alınmasını ya da bir Avukata vekâletname verilerek işleri uzman bir kişinin yürütmesini tavsiye etmekteyiz.
Hizmet Tespit Davasının Sonuçları Nelerdir?
Hizmet tespiti davasının kabulüne karar verilmesi durumunda, hizmetin tespit edildiği aylar veya günler, yine mahkemece tespit edilen prime esas kazanç üzerinden belirlenir ve hüküm kısmında “Davacının davalı şirkete ait iş yerinde 01/09/1999-05/09/1999 tarihleri arasında hizmet akdi ile günlük net 80,00 TL prime esas kazanç üzerinden sürekli ve kesintisiz olarak çalıştığının tespitine” gibi bir hüküm kurulur. Bu hüküm neticesinde yapılacak başvuru ile SGK tarafından bu hizmetlerin resen tesciline karar verilir. Daha sonra SGK tarafından, bu tescil işlemleri için gerekli evraklar ve ödenmesi gereken primler faizi ile birlikte yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenden talep edilir.
Hizmet tespiti davasını açabilecek kişilere ilişkin kanunda herhangi bir sınırlama yoktur. Yukarıda açıklanan şartların sağlanması durumunda emekli olan kişiler de emeklilik şartlarının iyileştirilmesi amacıyla hizmet tespiti davası açabilir.
Kanun tasarısına göre EYT den yararlanacak kişiler 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalı olanlardır. Bu nedenle 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortasız olarak çalışanlar, hizmet tespiti veya bir günlük hizmet tespiti (sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti) davası açarak bu çalışmalarını resmileştirmedikleri sürece EYT den yararlanamazlar.
EYT 1999 sonrasını kapsar mı? Yukarıda açıklandığı üzere EYT kapsamına girenler 8 Eylül 1999 öncesinde sigortalı olarak çalışanlardır. Bu nedenle farklı bir kanuni düzenleme yapılmadığı sürece 8 Eylül 1999 sonrasındaki sigortalılar EYT yasasından yararlanamaz.
Ülkemizde zorunlu sigortalılık sistemi olduğundan dolayı çalışan herkes bu haktan yararlanmaktadır. Anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkından vazgeçmek mümkün değildir. Bu nedenle tarafların kendi aralarında yaptıkları sözleşmenin de bir geçerliliği yoktur. Örneğin, maaşına haciz konulmasını istemeyen bir işçinin kendi rızası ile sigorta bildirimlerinin yapılmasını istemediği ileri sürülemez. İşveren bu isteğe rağmen gerekli bildirimleri yapmak zorundadır. Aksi halde mevzuatta düzenlenen sonuçlara katlanması gerekir.
Hizmet Tespiti Davası Ne Kadar Sürer?
Mahkemelerde devam eden davalara ilişkin zaman açısından belirlenen bir alt sınır veya üst sınır yoktur. Ancak yaklaşık bir süre vermek gerekirse bu davaların ortalama 18 ay civarında sonuçlandığını görmekteyiz. Bununla birlikte davanın ispatı için gerekli delillerin kısa zamanda toplanamaması, davalı tarafın ticaret sicilinden silinmesi nedeniyle taraf teşkilinin sağlanması konusunda sorun çıkması veya mahkemenin iş yoğunluğunun fazla olması gibi durumlarda bu süre uzayabilir.
Bir günlük hizmet tespiti davası da hizmet tespiti davasına oldukça benzer olduğu için sonuçlanma süreleri de birbirlerine yakındır. Yani yaklaşık olarak 18 ayda sonuçlanması beklenebilir. Ancak davanın ispatı için gerekli delillerin kısa zamanda toplanamaması, davalı tarafın ticaret sicilinden silinmesi nedeniyle taraf teşkilinin sağlanması konusunda sorun çıkması veya mahkemenin iş yoğunluğunun fazla olması gibi durumlarda bu süre uzayabilir.
10 yıl veya daha uzun süre öncesindeki sigortasız çalışmaların ispatı için açılacak olan davalarda karşımıza çıkan bir başka sorun da sigortasız işçi çalıştıran şirketin kapanmış veya iflas etmiş olmasıdır. Bu durum özellikle EYT için hizmet tespiti davası açacak olan kişiler için önemli bir sorundur. Bu tarz durumlarda hizmet tespiti davası açılması mümkündür. Ancak taraf teşkili sağlanmadan davaya devam edilemeyeceği için kapanan şirketin Türk Ticaret kanunundaki ihya hükümlerine göre yeniden canlandırılması gerekecektir. Bu da hem ek masraf oluşturacak hem de hizmet tespiti davasının uzamasına neden olacaktır.
Hizmet tespiti davasında 5 yıllık hak düşürücü süre ve zamanaşımı
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/15011 E. 2019/4678 K. 23.05.2019 tarih)
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Söz konusu hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez.
( Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/2416 E. 2020/4527 K. 17/09/2020 tarih)
İnceleme konusu davada; davalı işyerinde 1987 yılından itibaren 9 yıl lıştığını hizmetinin tespitini talep ettiği, mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verildiği, davacının 1.10.2008 tarihinden itibaren 4/b hizmetinin olduğu, davalı işyerinde 2.6.1987 tarihinde başladığına ilişkin 21.7.1987 tarihinde Kuruma intikal eden işe giriş bildirgesinin verildiği anlaşılmaktadır. Somut davada; davacı adına, davalıya ait işyerinden işe giriş bildirgesi verilmiş olduğundan, davacının hangi tarihler arası çalıştığı, giriş bildirgesi sonrası ihtiyari veya zorunlu terk belirlenip açıklığa kavuşturulmalı, dava tarihi itibariyle hak düşürücü süreye ilişkin değerlendirme yapılmalı, hak düşürücü süreye uğramayan çalışmalar yönünden çalışma olgusu araştırılmalı ve sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
( Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/7920 E. 2022/1437 K. 07.02.2022 tarih)
Mahkemece, 04.04.2009-15.05.2009 tarihleri arasında geçen dönem bakımından davacı isticvap olunarak birlikte çalıştığı kişiler sorularak beyanı alınmalı, birlikte çalıştığını belirttiği kişiler ve göstereceği bordro tanıkları dinlenilmeli, aynı şekilde aksi yöndeki tanıkların bildirilmesi yönünde davalılara da süre verilerek, tanık bildirilmesi halinde dinlenilmesi, gerekli görülmesi halinde mahkemece de re'sen bordro tanıkları tespit edilerek tanık olarak beyanları alınmalı, buna rağmen bordro tanığı beyanları yeterli görülmediği taktirde gerekirse komşu iş yeri işverenleri ve çalışanları usulüne uygun olarak belirlenmek suretiyle beyanlarına başvurulmalı, tanık beyanları arasında çelişki oluşursa giderilmeli, bu konuda yeterli ve gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1607 E. 2019/835 K. 02.07.2019 Tarih)
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının Eylül 2003-04.02.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespiti bakımından 04.02.2005-01.10.2006 tarihleri arasındaki bildirimlerinin hak düşürücü sürenin oluşmasına engel olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının talebi yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden, hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacının 04.02.2005 ile 01.10.2006 tarihleri arasında davalı işyerinden bildirimlerinin yapıldığı, ihtilaflı dönem olan 2003 yılı Eylül ayı ile 04.02.2005 tarihi arasında bildirim bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacının 04.02.2005 ile 01.10.2006 tarihleri arasında çalışmalarının bildirilmesi nedeniyle, birleşen blok çalışmalarının bulunması hâlinde 506 sayılı Kanunun 79. maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz etmek mümkün değildir.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında ( bir günlük hizmet tespiti davasında ) işe giriş bildirgesinin verilmiş olması davanın ispatı için tek başına yeterli değildir.
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/7081 E. 2022/9937 K. 28.06.2022 tarih)
506 sayılı Kanunun 108. maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihinin belirlenmesine ilişkin açılan her dava, sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden, aynı Kanunun 79/10. maddesi kapsamında bir günlük çalışmanın belirlenmesi davasıdır. Bu nedenle hizmet tespiti davalarındaki kanıtlama yöntem ve ilkeleri benimsenip uygulanmalı, başka bir anlatımla, sigortalılıktan söz edilebilmesi için, çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır.
Sigortalılığın tespitinde, yöntemince düzenlenerek yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilen sigortalı işe giriş bildirgesi, ilgilinin işe alındığını gösteren yazılı delil niteliğinde ise de sigortalılığın kabulü açısından tek başına yeterli kabul edilemez ve bu kapsamda çalışma olgusunun da inandırıcı ve yeterli delillerle ispatlanması gerekmektedir. Bu amaçla; sigortalı işe giriş bildirgesinin Kuruma veriliş tarihi, bildirgedeki kimlik bilgilerinin, varsa imza ve fotoğrafın davacıya ait olup olmadığı, davacıya verilen sigorta sicil numarasının hangi yılın serilerinden olup sonraki dönemde gerçekleşen hizmetlerinde kullanılıp kullanılmadığı saptanmalıdır.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti (bir günlük hizmet tespiti) davasında Sosyal güvenlik Kurumunun davalı gösterilmesinin yeterli olduğu
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/6988 E. , 2022/9767 K. 23.06.2022)
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre sigorta başlangıç tespiti davaları için Sosyal Güvenlik Kurumunun davalı gösterilmesinin yeterli kabul edildiği göz önüne alındığında, dava dilekçesindeki taleple, temyiz dilekçesi içeriğinin çelişkili olduğu, davacı talebinin açıklamaya muhtaç olduğu anlaşılmıştır. Yapılacak iş ..., davacı tarafa talebinin sigortalılık başlangıç tarihinin tespitine ilişkin olup olmadığı hususu açıklattırılarak bu şekilde olduğu takdirde işin esasına girilerek mevcut delillere göre karar vermek gerektiği belirtilmiştir.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında talep konusu, ilk işe giriş bildirgesinin Kurum kayıtlarına geçmiş olmasına rağmen hizmet bildiriminin bulunmaması nedeniyle bildirgenin üzerindeki tarihin sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi istemini içermesi nedeniyle bu davalarda Kurum kayıtlarına geçmiş bir işe giriş bildirgesinin varlığı şarttır. Eğer davacı adına düzenlenen işe giriş bildirgesi bulunmadığı halde böyle bir dava açarsa bu dava tamamen hizmet tespiti davası olarak kabul edilmeli ve bu kapsamda
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti (bir günlük hizmet tespiti) davasında hak düşürücü süre ve zamanaşımı
(Sigortalılık Başlangıç Tarihinin Tespiti Davası, Bahar Kılınç, Türkiye Adalet Akedemisi Dergisi, Ocak 2022)
Hizmet tespiti davalarında sigortalı kısa veya uzun fark etmeksizin belli bir döneme dair çalışmanın tespitini istemekte olup, işveren yanında geçen ve Kuruma bildirilmeyen bir günlük çalışmanın dahi tespiti istenebilecektir. Başka bir deyişle işe giriş bildirgesinin bulunmadığı bir günlük tespitin istendiği bu davalar hizmet tespiti davaları kapsamında değerlendirilerek çözülmelidir. Sigortalı çalışmaya ilişkin belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması (işe giriş bildirgesi, kısmi hizmet bildirimi, prim ödemesi) veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti halinde hak düşürücü süreden söz edilmeyecektir. Bu durumda sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında hak düşürücü süreden söz etmek mümkün değildir. Çünkü bu davanın açılabilmesi için yukarıda da vurgulandığı üzere Kurum kayıtlarına geçmiş işe giriş bildirgesinin varlığı şarttır. Zaten davacı söz konusu ilk işe giriş bildirgesindeki işe başlama tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabulünü talep etmektedir. Kurum kayıtlarına geçmiş ilk işe giriş bildirgesinin varlığı nedeniyle bu davalar hak düşürücü süreye uğramadan açılabilecektir.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti (bir günlük hizmet tespiti) davasında işe giriş bildirgesi verilmemiş ise 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle dava açılamayacağı
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/906 E. 2020/383 K. 10.06.2020 tarih)
Davacı 17.12.2012 tarihli dava dilekçesinde; 1978-1979 öğretim döneminde Foça Halk Eğitim Merkezinde el sanatları usta öğreticisi olarak çalıştığını ancak bu çalışmalarının Kurum kayıtlarında görünmediğini, işyerinden aldığı ödenek defterinde adının kayıtlı olduğunu aynı zamanda imzalarının bulunduğunu, emekli olabilmek için Kuruma başvurduğunda bahsi geçen çalışmalarının kayıtlarda görünmemesi nedeniyle kanun yollarına başvurmasının gerektiğinin bildirildiğini belirterek Foça Halk Eğitim Merkezinde el sanatları usta öğreticisi olarak çalıştığı süre ve çalışma başlangıç tarihinin tespitini istemiştir. Davacı vekili 25.06.2013 tarihli dilekçesinde, müvekkilinin sigortalılık başlangıç tarihinin 31.05.1979 olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde; davanın hak düşürücü süreye uğradığını, davacıya ait hizmet döküm cetvelinde tespitini istediği 1978-1979 dönemine ilişkin herhangi bir sigortalı çalışmanın bulunmadığını, ilk sigortalı çalışmasının 01.02.2005 tarihi olduğunu, bu tür davalar kamu düzenini ilgilendirdiğinden özel bir titizlik ve duyarlılıkla yürütülmesi ve yazılı belgelerle ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Karşıyaka 3. İş Mahkemesinin 22.09.2014 tarihli ve 2013/305 E., 2014/251 K. sayılı kararı ile; resmî nitelikte işyeri olan İzmir Valiliği Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yazıları, ödenek defteri, Milli Eğitim Müdürlüğünün cevabi yazıları, resmî belgelerin varlığı ve bunları teyit eden tanık beyanlarına göre davacının Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait işyerinde çalıştığı, resmî belge niteliğindeki ödenek defterinde davacıya 28.12.1978-31.05.1979 tarihlerinde ücret ödemesi yapıldığı tespit edildiğinden resmî belge karşısında hak düşürücü süre itirazının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının Foça Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait işyerinde 1 gün çalıştığı ve sigorta başlangıç tarihinin 31.05.1979 olarak tespitine karar verilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının sigortalı başlangıç tarihinin 31.05.1979 olarak tespitine yönelik talebi yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Somut olaya gelince, davacının sigorta başlangıç tarihinin 31.05.1979 olduğunun tespiti talebi bakımından, işe giriş bildirgesinin düzenlenmemesi ve Kuruma herhangi bir şekilde hizmet bildirimi ile ücretinden prim kesintisi de yapılmaması, yönetmelikte belirtilen belgelerin bulunmaması karşısında hizmet tespiti isteminin dava tarihi itibariyle hak düşürücü süreye uğradığı açıktır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın hizmet tespiti davası olduğu ve davacının dava dışı Foça Halk Eğitim Merkezinde usta öğretici olarak çalıştığının Kurum kayıtlarından anlaşıldığı, resmî belgelerden ücretinin ödendiği tespit edilen davacının ücretinden prim kesilmesi görevinin Valiliğe ait olduğu ve yine denetimi yapacak merciin de ... olduğu, dolayısıyla kamu kurumlarının görevlerini ihmal ettiği anlaşılan somut olayda sorumluluğu davacıya yüklemenin hakkaniyetle bağdaşmayacağı, anayasal sosyal güvenlik hakkının vazgeçilmez olması karşısında hak düşürücü sürenin geçtiğinin kabulünün mümkün olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.”
İşe giriş bildirgesi verilen tarihten önceki çalışmaların da hak düşürücü süre kapsamında kalmadığı- blok çalışma ile hak düşürücü sürenin kesildiği
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2343 E. 2020/560 K. 09.07.2020 tarih)
Somut olay değerlendirildiğinde, davacı 18168 işyeri sicil numaralı dava dışı Besler Ekmek Fabrikasında 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında aralıksız şekilde çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacı aynı istemle Konya İş Mahkemesinde açtığı davada 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında dava dışı işyerinde 2143 gün sigortalı sayılması gerektiğinin tespitine karar verildiğini ancak 07.06.1979 tarihli 1979/53 E.-1979/324 K. sayılı bu kararın Kurumun davada taraf olmaması sebebiyle infazının gerçekleştirilmediğini ileri sürmüştür. Davacının şahsi sigortalı dosyasında yer alan belgeler incelendiğinde ise; dava konusu işyerinden 01.07.1974 ve 01.05.1976 tarihli iki adet işe giriş bildirgesi verildiği, giriş ve çıkış tarihleri belirtilmeksizin 1974 yılı 4. dönem-1975 yılı 4. dönem arasında ve 01.05.1976 işe giriş tarihli olarak 1976 yılının 2 ve 4. dönemlerinde sigortalı bildirimlerinin yapıldığı görülmüştür. Dolayısıyla 1974 yılı 4. dönem ila 1975 yılı 4. dönem arasında davalı işyerinden bildirim yapıldığından ihtilaf konusu olan 01.07.1974 tarihi öncesi çalışmaların birleşen blok çalışma sebebiyle 506 sayılı Kanun'un 79. maddesi gereğince hak düşürücü süreye uğramadığı açıktır. Davacının blok çalışmaları Konya İş Mahkemesinin önceki kararıyla da tespit edilmiş durumdadır. Karar ile davacının dava dışı işyerinde 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda kesintisiz çalışma olması hâlinde dahi bildirim yapılmayan süreler için 5 yıllık hak düşürücü sürenin değerlendirilmesi gerektiği, 01.01.1971-01.07.1974 tarihleri arasında ki dönemler için hak düşürücü sürenin geçtiği, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Konya İş Mahkemesinin 1979/53 Esas sayılı dosyasında verilen karar Kuruma süresinde ibraz edilmediğinden hak düşürücü süre yönünden bir etkisi bulunmamaktadır. Davalı işyerinden verilen 01.07.1974 tarihli işe giriş bildirgesi ile hak düşürücü süre kesilmiştir. Bu nedenle mahkemenin gerekçesinin aksine direnme kararı birleşen blok çalışmanın varlığı nedeniyle hak düşürücü sürenin gerçekleşmediğinin kabulü gerektiğinden onanmalıdır.